Kişiliğin karmaşık yapısını, normal özelliklerden ne zaman bir "bozukluk" haline geldiğini ve psikolojinin bu durumları nasıl sınıflandırdığını anlamak için...
Kişilik Dediğimiz Şey Nedir ve Ne Zaman "Sorun" Haline Gelir?
Bir düşünelim: Hepimizin olaylara verdiği tepkiler, kurduğumuz ilişkiler, sevinçlerimiz, korkularımız farklı farklı. İşte bütün bunlar birleşip bizi biz yapan, parmak izimiz kadar özel bir tablo ortaya çıkarıyor. Buna da “kişilik” diyoruz.
Kişiliği, aslında içimizde çalışan ve sadece bize ait olan karmaşık bir işletim sistemi gibi düşünebilirsiniz. Bu sistem, dünyayı nasıl gördüğümüzü, insanlarla nasıl iletişim kurduğumuzu, hatta hayatın iniş çıkışlarıyla nasıl baş ettiğimizi şekillendiriyor.
Bu “sistemin” bir bölümü doğuştan geliyor; biz buna mizaç diyoruz. Yani genetik mirasımızdan gelen, daha çok temel yapı taşı gibi düşünebileceğimiz bir tarafı var. Ama iş orada bitmiyor. Hayat yolculuğumuzda yaşadıklarımız, ailemiz, büyüdüğümüz çevre, başımıza gelen önemli olaylar ve kurduğumuz ilişkiler bu sistemi sürekli güncelliyor. Tıpkı zamanla güncellenen bir program gibi, kişiliğimiz de şekillenip son halini alıyor.
Özellik mi, Bozukluk mu? Aradaki İnce Çizgi
Bu yazıyı okurken kendinize şunu sormanız çok normal: “Ama ben de bazen böyle davranıyorum?” Endişe etmeyin, hepimiz bazen öyleyiz. İnsan dediğimiz canlı iniş çıkışlarla dolu, robot değiliz. Asıl mesele, bu özelliklerin hayatımızı ne kadar yönettiği ve bizi ne kadar zorladığıdır.
Basit bir örnek düşünelim: Titiz olmakla Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu (OKKB) aynı şey değildir. Titiz biri evini düzenli tutmayı sever, masasında dağınıklığa katlanamaz ve bundan keyif alır. Ama OKKB’si olan birini hayal edin: Evin salonunda halının kenarı milim kaymışsa oturup sohbet edemez, yazı, makale, rapor yazarken bir virgülün yeri yüzünden saatlerce aynı cümlede takılıp kalır. Titizlik artık kolaylık değil, hayatı tıkayan bir engel haline gelmiştir.
Peki bir özelliğin “bozukluk” sayılması için hangi işaretlere bakıyoruz? Günlük hayattan örneklerle anlatayım:
- Katılık ve Esneklik Eksikliği: Diyelim ki arkadaş grubunuz bir akşam dışarı çıkmak için plan yaptı. Normalde biraz esneklik gösterir, planı değiştirebilirsiniz. Ama bu ölçüde katı olan bir kişi “Hayır, ben her zaman 20.00’de yemek yerim, plan değişemez” diyerek tartışmayı bile göze alabilir. Uyum sıfırdır. Yani kişi, farklı durumlara uyum sağlayamaz. Hep aynı, işlevsiz tepkileri verir.
- Kültürel Sapma: Çoğumuz toplumsal kurallara az çok uyarız. Mesela iş yerinde patronla belli bir mesafeyi koruruz. Ama bu ölçüde farklı davranan bir kişi, patronuna sürekli arkadaş gibi davranıp sınır tanımaz ya da tam tersi, herkesten kendisine özel kurallar koymasını bekleyebilir. Çevresine “normal” gelmeyen davranışlar sergiler. Davranışları, toplumun genel beklentilerinden belirgin biçimde ayrılır.
- İşlevsellikte Bozulma: Bu en kritik nokta. Diyelim ki iş yerinde çok detaycısınız. Normalde bu güzel bir özellik. Ama öyle bir hale geliyor ki, e-postayı saatlerce düzeltmekten projeyi teslim edemiyorsunuz. Ya da ilişkilerinizde kıskançlığınız öyle boyutlara varıyor ki, partneriniz nefes almakta zorlanıyor. İş, aşk, arkadaşlık… hepsinde hayat kalitenizi düşüren bir tablo varsa artık bu bir özellik değil, bozukluktur.
Genellikle bu davranış kalıpları ergenlik veya genç yetişkinlik döneminde kendini göstermeye başlar ve zamanla kişiliğe yerleşir. Zor yanı şu: Kişilik bozukluğu yaşayan kişiler çoğu zaman “sorun bende” demezler. Depresyondaki biri “Ben mutsuzum, bende bir şeyler ters gidiyor” diyebilirken, kişilik bozukluğu olan biri “Hayat çok adaletsiz, insanlar çekilmez” deme eğilimindedir. Bu yüzden de çoğu zaman kendi istekleriyle değil, ailelerinin, partnerlerinin ya da iş yerindeki yöneticilerinin baskısıyla yardım arayışına girerler.
Uzmanlar, bu karmaşık durumları daha kolay anlamak ve sınıflandırmak için kişilik bozukluklarını, davranışsal benzerliklerine göre üç ana "aileye" veya "kümeye" ayırmışlardır.
- A Kümesi: "Tuhaf ve Eksantrik" olarak tanımlanan bu aile, sosyal olarak mesafeli ve alışılmışın dışında davranışlar sergileyen kişilikleri içerir.
- B Kümesi: "Dramatik ve Duygusal" olarak bilinen bu aile, duygularını çok yoğun yaşayan, dürtüsel ve öngörülemez davranışlar gösteren kişilikleri barındırır.
- C Kümesi: "Kaygılı ve Korkulu" olarak adlandırılan bu aile ise temelinde yoğun kaygı ve korku yatan davranış kalıplarıyla karakterizedir.
Şimdi, bu üç ailenin üyelerini, günlük hayattan somut senaryolarla daha yakından tanıyalım.
Bu kümedeki insanların ortak paydası, sosyal olarak mesafeli, içine kapanık ve başkaları tarafından genellikle "garip" veya "farklı" olarak algılanan davranışlar sergilemeleridir. Dışarıdan bakıldığında soğuk veya ilgisiz görünebilirler.
Paranoid Kişilik: "Kimseye Güven Olmaz" Diyenler
Bu kişilerin temel dünya görüşü, insanların kötü niyetli, aldatıcı ve tehlikeli olduğu üzerine kuruludur. Yeterli bir kanıt olmasa bile, sürekli olarak başkalarının kendisini sömüreceğinden, aldatacağından veya ona zarar vereceğinden kuşkulanırlar.
Günlük Hayattan Senaryolar:
- İş Yerinde: Ahmet Bey, ofise yeni katılan ve ona yardımcı olmaya çalışan genç meslektaşı Ayşe'nin, aslında onun pozisyonunu ele geçirmek için bir plan yaptıgına emindir. Yöneticilerin yaptığı her kapalı kapı toplantısının, kendisini işten atmak için düzenlendiğine inanır.
- Sosyal Hayatta: Bir arkadaşı onu doğum günü partisine davet ettiğinde, bunun aslında herkesin bir araya gelip onunla alay edeceği bir komplo olduğunu düşünebilir. Kafede yan masada gülen bir grup insanın, kesinlikle kendisine güldüğünden şüphelenir.
- Yakın İlişkilerde: Eşinin telefona cevap veremediği her an, onun aldattığına dair senaryolar kurar ve sürekli sadakatini sorgular. Eşinin en masum açıklamalarına bile inanmaz, her sözün altında gizli bir anlam arar.
Bu davranışların altında genellikle şu düşünce yatar: “Paylaştığım her şey bir gün bana karşı kullanılabilir.” Bu yüzden kimseye sır vermezler, küçük bir hatayı bile kolayca affetmezler ve yıllarca kin tutabilirler. Sürekli kuşkucu ve mesafeli oldukları için, çevrelerindeki insanlar yavaş yavaş uzaklaşmaya başlar. Onlar uzaklaştıkça paranoid kişi kendi kendine “Bak işte, haklıymışım, herkes zaten bana karşı” der.
Şizoid Kişilik: "Kendi Dünyamda Yalnızım" Diyenler
Şizoid kişilik bozukluğunun temel özelliği, sosyal ilişkilere karşı derin bir ilgisizlik ve duygusal bir kopukluktur. Onlar için yalnızlık bir tercih ve konfor alanıdır. Önemli olan nokta şudur: Yakın ilişkilere ne girmek isterler ne de bundan hoşlanırlar. Bu durum, utangaçlıktan veya reddedilme korkusundan kaynaklanmaz.
Günlük Hayattan Senaryolar:
- Sosyal Hayatta: Can, ailesinin veya arkadaşlarının düzenlediği partiye gitmeyi reddeder. Onun için en mutlu anlar, tek başına evinde bilgisayar oyunu oynadığı, bir kitap okuduğu veya karmaşık bir yazılım projesi üzerinde çalıştığı zamanlardır.
- İş Yerinde: Projesi büyük bir başarı getirdiğinde, yöneticisinin coşkulu tebriklerine karşı sadece hafifçe başını sallar ve tekdüze bir sesle "Teşekkür ederim" der. Övgü veya yergi onun için pek bir anlam ifade etmez. Genellikle insanlarla en az etkileşim gerektiren işleri tercih eder.
- Yakın İlişkilerde: Romantik veya cinsel ilişkilere ya çok az ilgi duyar ya da hiç duymaz. Birisi ona duygusal olarak yakınlaşmaya çalıştığında, soğuk ve mesafeli davranarak onu kendinden uzaklaştırır.
Bu kişiler "boş" veya "duygusuz" değildir. Sadece tüm duygusal enerjilerini, kimsenin göremediği zengin iç dünyalarına, fantezilerine ve entelektüel uğraşlarına yatırmışlardır. Onlar, hayatı bir katılımcı olarak değil, sanki bir filmi izleyen bir "gözlemci" olarak yaşarlar.
Şizotipal Kişilik: "Farklı Bir Gerçeklikte" Yaşayanlar
Bu kişiler de şizoidler gibi sosyal olarak izole ve mesafelidirler. Ancak onları ayıran en temel özellik, tuhaf ve büyüsel inanışları, alışılmışın dışındaki düşünce tarzları ve algısal çarpıklıklarıdır. Davranışları başkalarına oldukça garip ve eksantrik gelebilir.
Günlük Hayattan Senaryolar:
- İnanç ve Düşünceler: Elif, olayları önceden hissedebildiğine ("altıncı his") ve düşünce gücüyle insanları etkileyebildiğine inanır. Yolda gördüğü bir arabanın plakasındaki harflerin, o gün yaşayacaklarıyla ilgili evrenden gelen gizli bir mesaj taşıdığını düşünür. Büyüye, fala, astrolojiye yoğun bir ilgisi vardır.
- Davranış ve Görünüm: Mevsime veya ortama uymayan, tuhaf, kat kat ve özensiz kıyafetler giyebilir. Konuşmaları genellikle belirsiz, konudan konuya atlayan ve sadece kendisinin anladığı özel metaforlarla doludur. Bazen sanki odada başka biri varmış gibi kendi kendine konuşabilir veya mırıldanabilir.
- Sosyal Hayat: İnsanlarla bir aradayken yoğun bir kaygı yaşar. Ancak bu kaygı, "Beni beğenmezler" korkusundan çok, "Bana zarar verecekler" şeklindeki kuşkucu korkulardan kaynaklanır.
Şizotipal kişilik, gerçeklik algısının sınırlarında gezinen bir durumu temsil eder. Bazen fısıltı gibi sesler duyma veya odada birinin varlığını hissetme gibi garip algısal deneyimler yaşayabilirler. Ancak şizofreniden farklı olarak, genellikle bu hislerin gerçek olmadığını bilirler.
Bu küme, duyguların bir an olsun dinmediği, davranışların yoğun, dürtüsel ve genellikle öngörülemez olduğu kişilik bozukluklarını içerir. Bu kişilerle ilişkiler genellikle fırtınalı ve yorucudur.
Antisosyal Kişilik: "Kurallar Benim İçin Değil" Diyenler
Bu bozukluğun temelinde, başkalarının haklarını, duygularını ve güvenliğini hiçe sayan, yaygın bir sorumsuzluk ve pişmanlık eksikliği yatar. Toplumun kuralları ve yasaları onlar için geçerli değildir. Halk arasında "sosyopat" veya "psikopat" olarak da bilinirler.
Günlük Hayattan Senaryolar:
- Manipülasyon: Mert, son derece çekici ve ikna edicidir. Arkadaşından, annesinin "çok hasta olduğuna" dair acıklı bir hikaye anlatarak borç para alır, ancak bu parayı lüks bir restoranda harcar. Arkadaşı parasını geri istediğinde ise ustaca konuyu değiştirir ve onu suçlayarak kendini mağdur konumuna sokar. Bu cazibe, samimi bir özellik değil, insanları kullanmak için tasarlanmış bir "avlanma aracıdır".
- Sorumsuzluk: Sürekli iş değiştirir, ailesine karşı maddi sorumluluklarını asla yerine getirmez. Alkollü araba kullanıp bir kazaya sebep olduğunda hiç vicdan azabı duymaz, hatta "Yol bozuktu, belediyenin suçu" diyerek başkalarını suçlar.
- Saldırganlık: Barda biri ona "yan baktığı" için tereddüt etmeden kavga çıkarır. Yasalara uymamak, dolandırıcılık yapmak veya başkalarını tehdit etmek onun için sıradan davranışlardır.
Borderline (Sınırda) Kişilik: "Ne Seninle Ne de Sensiz" Diyenler
Bu bozukluk, ilişkilerde, kimlik algısında ve duygularda fırtınalı bir istikrarsızlık, terk edilmeye karşı aşırı bir hassasiyet ve tehlikeli dürtüsel davranışlarla karakterizedir.
Günlük Hayattan Senaryolar:
- İlişki Döngüsü: Ayşe, yeni erkek arkadaşı Can'ı tanıştıktan sadece bir hafta sonra "hayatının aşkı" olarak görür (göklere çıkarma). Bir akşam Can, arkadaşlarıyla maç izlemeye gitmek istediğini söylediğinde, Ayşe bunu dünyanın sonu gibi algılar, terk edilme korkusuyla krize girer. Can'a "Senden nefret ediyorum!" diye bağırır (yerin dibine sokma). Saniyeler sonra ise kendine zarar vermekle tehdit edebilir veya ağlayarak ayaklarına kapanabilir.
- Dürtüsellik: Yoğun bir boşluk hissettiği bir anda, bu duygudan kaçmak için kredi kartının limitini sonuna kadar kullanarak alışveriş yapabilir, riskli bir cinsel ilişki yaşayabilir veya aşırı hız yaparak araba kullanabilir.
- Kimlik Karmaşası: Sürekli olarak "Ben kimim?" sorularıyla boğuşur. Bir gün başarılı bir iş kadını olarak hayal ederken, ertesi gün her şeyi bırakma planları yapar. İçinde sürekli bir boşluk hissi vardır.
Normal bir insan için hafif bir esinti olan bir olay, onlar için üçüncü derece yanık acısı gibidir. Bu dayanılmaz acı, tepkilerinin neden bu kadar aşırı ve kontrolsüz olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir.
Histriyonik Kişilik: "Bütün Gözler Üzerimde Olsun" Diyenler
Bu kişilerin temel motivasyonu, sürekli olarak ilgi ve dikkatin merkezinde olmaktır. İlgi odağı olmadıkları anlarda büyük bir rahatsızlık duyarlar ve ilgiyi tekrar üzerlerine çekmek için her şeyi yaparlar.
Günlük Hayattan Senaryolar:
- Sosyal Ortamlar: Sıradan bir arkadaş buluşmasında, markette yaşadığı basit bir olayı sanki bir tiyatro sahnesindeymiş gibi abartılı jestler, mimikler ve dramatik bir ses tonuyla anlatır. Eğer sohbet başka birine kayarsa, aniden yüksek sesle güler veya alakasız bir konu açarak ilgiyi tekrar kendine çeker.
- Görünüm ve Davranış: Ciddi bir iş toplantısına bile, ortamın gerektirdiğinden çok daha dikkat çekici, abartılı ve baştan çıkarıcı kıyafetlerle gelir. Fiziksel görünümünü, ilgi çekmek için birincil aracı olarak kullanır.
- İlişki Algısı: Yeni tanıştığı birine hemen "canım, hayatım" gibi samimi ifadelerle hitap eder ve ilişkilerinin gerçekte olduğundan çok daha derin ve özel olduğuna inanır. Ancak bu ilişkiler genellikle derinlikten yoksun ve yüzeyseldir.
Bu sürekli performans halinin altında, genellikle derin bir içsel boşluk ve değersizlik hissi yatar. Onlar için en büyük korku, spot ışıklarının sönmesi ve tiyatronun boş kalmasıdır.
Narsisistik Kişilik: "Benden İyisi Yok" Diyenler
Narsisistik kişilik bozukluğunun merkezinde, kendini aşırı derecede önemli görme (büyüklenme), sürekli beğenilme ve takdir edilme ihtiyacı ve başkalarının duygularını anlama yeteneğinden yoksunluk (empati kuramama) yatar.
Günlük Hayattan Senaryolar:
- Empati Yoksunluğu: Eşi, iş yerinde yaşadığı ve onu çok üzen bir sorunu anlatırken, onu dinlemek yerine sözünü keser ve konuyu kendi başarılarına getirir. Eşinin duygusal ihtiyacını tamamen görmezden gelir.
- Eleştiriye Tahammülsüzlük: Yaptığı bir sunumda küçük bir hata belirtildiğinde, bunu kişisel bir hakaret olarak algılar ve aşırı bir öfkeyle tepki verir. Hatayı kabul etmek yerine, hatayı belirten kişiyi kıskançlıkla veya kötü niyetli olmakla suçlar.
- Özel Muamele Beklentisi: Popüler bir restoranda sıra beklemek istemez; kendisinin "özel" biri olduğunu ve hemen bir masaya alınması gerektiğini düşünerek olay çıkarır. Başkalarının haklarını ve ihtiyaçlarını önemsemez.
Yaygın kanının aksine, narsisizm aşırı bir özsevgi değildir. Tam tersine, bu büyüklenmeci ve kibirli maskenin altında, son derece kırılgan bir özgüven ve derin bir yetersizlik duygusu gizlidir. Bu yüzden sürekli olarak dışarıdan gelen onaya ve hayranlığa ihtiyaç duyarlar.
Bu kümedeki kişilik bozukluklarının ortak teması, hayatlarına yön veren yoğun kaygı ve korkudur. Davranışları genellikle bu ezici duygulardan kaçınma veya onları kontrol etme çabası etrafında şekillenir.
Çekingen (Kaçıngan) Kişilik: "Ya Beni Beğenmezlerse?" Diye Düşünenler
Bu kişilerin hayatı, reddedilme, eleştirilme ve onaylanmama korkusu tarafından yönetilir. Kendilerini sosyal olarak beceriksiz ve diğerlerinden aşağı görürler. En önemli nokta şudur: Aslında insanlarla yakın ve samimi ilişkiler kurmak için çok güçlü bir istek duyarlar, ancak korkuları buna izin vermez.
Günlük Hayattan Senaryolar:
- Sosyal Kaçınma: Zeynep, iş arkadaşlarının cuma akşamı düzenlediği yemeğe çok gitmek istese de, "Ya sıkıcı olduğumu düşünürlerse?" gibi düşünceler yüzünden son anda hasta olduğunu bahane ederek gitmez. Sonrasında ise gitmediği için kendini daha da yalnız ve üzgün hisseder.
- İş Hayatı: Yetenekli olmasına rağmen, terfi teklifini veya bir sunum yapma fırsatını geri çevirir. Çünkü bu yeni sorumluluklar, daha fazla insanla etkileşime girmesini ve potansiyel olarak eleştirilmesini gerektirecektir.
- İlişkiler: Birinden hoşlansa bile, reddedilme korkusu o kadar yoğundur ki asla duygularını belli edemez. Ancak karşısındaki kişinin onu seveceğinden ve asla eleştirmeyeceğinden %100 emin olursa bir ilişkiye adım atabilir.
Bu durum, Şizoid kişilikten temel bir noktada ayrılır: Şizoid kişi yalnızdır ve bundan memnundur; Çekingen kişi ise kimsesizdir ve bu durumdan derin bir acı duyar.
Bağımlı Kişilik: "Sensiz Yapamam" Diyenler
Bu kişilerin temel ihtiyacı, başkaları tarafından bakılmaktır. Bu ihtiyaç o kadar yoğundur ki, boyun eğici, yapışkan davranışlara ve terk edilmeye karşı aşırı bir korkuya yol açar. Kendi başlarına karar verme ve sorumluluk alma konusunda kendilerini yetersiz hissederler.
Günlük Hayattan Senaryolar:
- Kararsızlık: Selin, marketten hangi marka yoğurdu alacağından, akşam yemeğinde ne pişireceğine kadar en basit günlük kararları bile tek başına veremez. Sürekli olarak eşini veya annesini arayıp onay ve tavsiye almak zorundadır.
- İlişki Dinamikleri: Partnerinin kendisine kötü davrandığının farkında olsa bile, sırf yalnız kalma korkusuyla ilişkiyi bitiremez. Partnerinin desteğini kaybetmemek için, katılmadığı fikirlere bile "evet" der.
- Yalnızlık Korkusu: Bir ilişkisi bittiğinde, "tek başına hayatta kalamayacağı" paniğiyle, hemen yeni bir ilişki arayışına girer. Karşısındaki kişinin kim olduğu önemli değildir; yeter ki hayatının sorumluluğunu üstlenecek biri olsun.
Bu davranışların temelinde, genellikle çocuklukta bağımsızlığı teşvik etmeyen aşırı korumacı ebeveyn tutumları yatar.
Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu (OKKB): "Her Şey Mükemmel Olmalı" Diyenler
Bu bozukluğun temelinde, esneklik ve verimlilik pahasına, aşırı bir düzen, mükemmeliyetçilik ve kontrol ihtiyacı yatar. Bu kişiler kurallara, listelere, detaylara ve programlara aşırı derecede bağlıdırlar.
Günlük Hayattan Senaryolar:
- İş Hayatı: Bir proje üzerinde çalışırken, projenin asıl amacından çok, raporun yazı tipi ve kenar boşlukları gibi detaylara o kadar çok zaman harcar ki, projenin teslim tarihini kaçırır. Ekip arkadaşlarına görev vermekten kaçınır, çünkü "kimsenin kendisi kadar mükemmel yapamayacağına" inanır.
- Sosyal Hayat: Ailesiyle çıkacağı tatilin her saniyesini planlayan detaylı bir liste yapar. Programda en ufak bir sapma olduğunda aşırı derecede sinirlenir ve tatili herkes için bir eziyete dönüştürür.
- Kişisel Hayat: Artık işe yaramayan eski eşyaları "bir gün lazım olabilir" düşüncesiyle atamaz ve evde biriktirir. Duygusal davranışları "zayıflık" ve "sorumsuzluk" olarak gördüğü için, duygularını ifade etmekte çok zorlanır; her zaman ciddi, resmi ve kontrollüdür.
Bu durum, Obsesif Kompulsif Bozukluk'tan (OKB) farklıdır. OKB'de kişi, saçma bulduğu halde yapmaktan kendini alıkoyamadığı düşünce ve davranışlardan (örneğin, sürekli el yıkama) rahatsızdır. OKKB'de ise kişi, kendi mükemmeliyetçiliğini bir sorun olarak değil, tam tersine doğru ve erdemli bir yaşam biçimi olarak görür.
Değişim Mümkün mü? Gerçekçi Bir Bakış
Bu yazıda anlatılan kişilik kalıplarının, bir gecede ortaya çıkmadığı gibi bir gecede yok olmayacağını da bilmek önemlidir. Bunlar, yıllar içinde derinlere kök salmış, adeta otomatikleşmiş düşünce ve davranışlardır. Bu nedenle değişim, zorlu, sabır gerektiren ve genellikle uzun bir süreçtir.
Bu süreci, yıllardır sadece belirli kas gruplarını kullanarak yürümüş birinin, tüm vücut kaslarını dengeli bir şekilde kullanmayı yeniden öğrenmesine benzetebiliriz. Bu, zaman, ciddi bir çaba ve profesyonel bir "antrenör", yani bir terapist gerektirir.
Terapi Nedir ve Ne İşe Yarar?
Terapi, sihirli bir değnek değildir. Bir "akıl hastalığını iyileştirme" yeri olmaktan çok, kişinin kendini, ilişkilerini ve davranış kalıplarını anladığı, daha sağlıklı başa çıkma yolları öğrendiği bir "keşif ve öğrenme" sürecidir. Kişilik bozukluğu olan bireyler, genellikle neden bu şekilde davrandıklarını kendileri de bilmezler; sadece otomatik tepkiler verirler.
Terapi, kişinin eline ilk defa kendi zihninin "kullanım kılavuzunu" alması gibidir. Bu süreçte kişi şunları fark eder: "Demek ki X durumu (örneğin, eleştirilme) olduğunda, ben otomatik olarak Y davranışını (örneğin, öfkeyle bağırma) sergiliyorum, çünkü çocukken yaşadığım Z deneyimi (örneğin, sürekli aşağılanma) yüzünden kendimi bu şekilde korumayı öğrenmişim. Artık bir yetişkin olarak, bunun yerine daha sağlıklı olan A davranışını (örneğin, duygularımı sakince ifade etme) seçebilirim."
Bu yolculukta farklı yöntemler kullanılabilir. Bireysel konuşma terapisi, grup terapisi (benzer sorunları yaşayan başkalarından öğrenme) veya aile terapisi (ilişki dinamiklerini anlama) gibi farklı yaklaşımlar mevcuttur. İlaçlar ise genellikle kişilik bozukluğunu doğrudan "tedavi etmez", ancak bu duruma eşlik eden yoğun depresyon, kaygı veya öfke kontrolü sorunları gibi belirtileri yönetmeye yardımcı olarak terapi sürecini daha verimli hale getirebilir.
Unutulmamalıdır ki, nihai hedef "normal" veya "kusursuz" olmak değil, daha az acı çekmek, daha sağlıklı ve doyurucu ilişkiler kurmak ve en nihayetinde daha huzurlu bir hayat yaşamaktır. Bu yolda profesyonel destek istemek bir zayıflık değil, tam tersine, daha iyi bir yaşam için atılan cesur bir adımdır.
Kitaplar
Çevrimiçi Kaynaklar
- TÜBİTAK Ansiklopedisi - Kişilik Kuramları
- Ozan Pazvantoğlu - Kişilik Bozuklukları
- Psikolog Merkezi - Paranoid Kişilik Bozukluğu ve Günlük Hayata Etkisi
- Vera Psikolojik Danışmanlık - A Kümesi Kişilik Bozuklukları
- Sarı Psikoloji - Antisosyal Kişilik Bozukluğu Nedir
- Cadem Psikoloji - Terapi Nedir, Ruhsal Destek Süreci Hakkında Merak Edilenler
Not: Bulamadığınız kaynaklar için bana ulaşın tuşundan ulaşabilirsiniz.